Telaşa Son!
Telaşa Son!
Gün ağarmaya
başlarken gençliğin verdiği enerji ile yataktan zıpkın gibi fırlamıştı.
Yaşıtlarına göre hareketli ve dinamik bir yaşantısı vardı. Çocukluktan beri
böyle görmüştü ailesinden. Erken kalkmak, güne hareketli başlamak onun sanki
doğasında vardı. Uyanır uyanmaz yatağını kapatır, hızlı bir duş alır, o gün
yapılacak işlerini planlardı. Ardından okula gitmek için evden çıkardı. Planlı
olmak, bir işe başlamadan önce ona bir ön hazırlık yapmak başarı için
vazgeçilmez kurallarındandı.
Disiplinli bir
ailenin büyük çocuğuydu Faruk. Ailesinin bu yönünü modellemişti. Tatillerde,
hafta sonlarında bile erken kalkmak, erken yatmak onun için normaldi. Kolay
kolay derslerini aksatmaz, bunun yanında spora da oldukça önem verirdi.
Kardeşi Mert
sanki onun tam tersiydi. Gece yatmak, sabah ise kalkmak bilmezdi. Abisi ile ot
gibi yaşadığına dair sürekli dalga geçerdi. İkisinin de bu hayatta “iyi bir
ömür” yaşama kriterleri farklıydı.
Faruk iyi bir
üniversitenin Mühendislik Fakültesi’ni kazanmıştı, bu sene 3. sınıfa geçiyordu.
Mert ise lise son sınıf öğrencisiydi ve ömrü bu zamana kadar “Zamanı gelsin
hallederiz...” demek ile geçmiş ve son gün geldiğinde pek kaliteli bir iş
ortaya çıkmasa da işlerini halletmişti. Bununla övünmeyi de severdi. “Günlerce
kendimi paralayacağıma son gün sabahlıyorum, dersten bir şekilde geçiyorum.
Sonuca bakmak gerek.” derdi. Arkadaşları ona övgü dolu sözler söylese de bu
ailesi için pek de başarı olarak nitelendirilemezdi.
Onlar için başarı edinilen sonuçtan ziyade o sonuca giderken geçilen yolun kalitesinde gizliydi. Hiçbir zaman çocuklarını aldıkları sınav sonucu ile ödüllendirip kızmamışlardı. Ancak çalışmadıklarında o dersten geçilse de pek memnun olmazlardı, emek verdiklerinde ise sonucun ne olduğu ile ilgilenmezlerdi. Aslında bu yaklaşım 2 çocuk üzerinde de ne kadar farklı algılanmıştı.
Hayat bir
noktaya kadar “son geceleri”, “son teslim tarihlerini” tolere etse de, bazı
hamleler son ana bırakılmayacak kadar önemliydi. Sınav senesi gelip çatmıştı. 3
yıl boyunca son sene bastırır hallederim diyerek geçirilen lise yılları, yerini
8 aylık bir zamana bırakmıştı. Yılların birikimi, öğrenilmeden geçilen dersler
şimdi üst üste binmiş bir dağ gibi yığılmıştı sanki üzerine. Temelinin sağlam
olmadığını, o sebeple hem dershaneye gitmesi hem de özel ders alması
gerektiğini söylüyordu Mert. Abisinin aksine yoğun bir destek talep etmişti.
Faruk ise lise
yıllarının her birinde belli bir disiplinle o yılları geçirdiğinden son sene
“acele” etmesine ya da panikle nereden destek alsam da temelimi sağlamlaştırsam
diye hamle yapmamıştı. Matematik ve Fizik üzerinde özel ders almayı tercih
etmiş, kalan derslerine bireysel çalışmıştı.
Aslında insan er başlamayarak, ödemesi gereken bedelleri biriktirerek en çok kendisine ihanet ediyordu ancak farkında değildi. Hayat belli bir hedefe giderken biriken tüm gereklilikleri kendisinden almalıydı. Bu yine insanın gelişimi ve varmak istediği noktayı gerçekten hak etmesi içindi. Er başlamamak, son ana bırakmak, sonuca yaklaşmadan önce bir miktar kendini sıkabilmek, kişinin yarın gireceği panik halini engelliyordu.
Sınav anı bile böyle değil miydi? İnsanın sınav anındaki rahatlığı bile öncesinde ne kadar çok çalıştığı ile ilgiliydi, son birkaç haftaya çok fazla konu bıraktığında ise bazen “bildiğini bile unutuyordu.” Aslında acelecilik insana tam da bunu yapıyordu. Bildiğini unutup, bildiğini bile doğru yapamamak.
Faruk ise
3.sınıf olması ile beraber zorunlu staj yapması gereken bir döneme girmişti.
Arkadaşları nerede staj yapacağız, dönem ortasına kadar bulmalıyız ki tatilde
tamamlayabilelim diye cv verilmedik yer bırakmamışlardı. Hayatında bir adım
önden davranmayı benimsemiş olan Faruk ise 2. sınıfta okulunda yapılan mentorluk
etkinliklerinde, katıldığı söyleşilerde, hocaları ile kurduğu sıkı ilişkilerde
bugünlerin tohumunu atmıştı. Staj yapacağı şirketi bir önceki yıl dersini
aldığı ve sıkı çalışması ile kendini gösterdiği hocasının vesilesi ile
bulmuştu.
Bu yaşantısı
Faruk’un sosyalliğinden de bir şey eksiltmiyordu. Aksine zamanlama konusunda
çok iyi olduğundan hayatının hiçbir döneminde kendisini çevresinden soyutlaması
gerekmemişti. Ne üniversiteye hazırlanırken ne vize dönemlerinde ne finallere
çalışırken ne de ödev teslim haftasında... Aslında dengeye oturmuş bir hayata
sahip olmuştu.
O güne kadar abisini alaya alan, gereğinden fazla uğraştığını düşünen Mert, baskısı yüksek olan bu döneme geldiğinde ise abisine hak vermeye başlamıştı. Hiçbir zaman abisi onun kadar kaygılı hissetmemişti bu dönemde. Meğerse ertelediği, zamanında tüketmediği kaygısı birikerek bugünlerine gelmişti. İnsan ertelediğini zannederken biriktiriyordu yapması gerekenleri. Abisinden destek almayı ve programını onun yapmasını istedi. Mert için işler değişmeye başlayacaktı ancak biraz zamana ihtiyacı vardı. Ertelenen her şey büyüyerek geldiğinden, ihtiyacı olan şey kararlılık ve sabır olacaktı.
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi!
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
***
%20(15).png)
%20(16).png)


Aslında insan er başlamayarak, ödemesi gereken bedelleri biriktirerek en çok kendisine ihanet ediyordu ancak farkında değildi. Ne kadar doğru bir ifade. İnsanın kendine yaptığını kimse yapamaz. Elinize yüreğinize sağlık
YanıtlaSilİnsan hayatında o basiti önemsemiyor ve o basit gördüğü şey sonra karşısına dağ olup çıka geliyor…. Ne güzel bir yazı kaleminize sağlık
YanıtlaSil