​​Bolluk içinde Yokluk

                                  

​​Bolluk içinde Yokluk

Sabah kalktı odanın penceresini açtı. Oh, mis gibi dışarıdan hava girmişti içeriye. Tam bahar gelmişti artık.  Evin karşısında yolun kenarındaki mimozalara baktı, içinden; “İşte baharın müjdecisi mimozalar da açtı. Ne kadar güzel gözüküyorlar.” diye geçirdi. Mimozalardan sonra mor salkımlar, laleler ve erguvanlar açacaktı. Kışın soğuğundan sonra hem içi hem de dışı ısınmıştı Nejla’nın.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          

                                                                                        


Bugün tatildi ve arkadaşlarıyla çocukları eğlence merkezine götürüp aktivite yapacaklardı. Hem de çocukların sevdiği yiyeceklerden yedireceklerdi. Kahvaltıyı hazırladı, eşiyle çocuklarıyla neşeli bir sabah kahvaltısı yapmak için masaya oturdular.  Çocuklar kahvaltı sofrasına oturur oturmaz memnuniyetsizliklerini belirttiler:
“Neden masada istedikleri kahvaltılık yokmuş?
Neden sabahın köründe kahvaltı yapıyorlarmış?
Bugün tatil günü biraz daha yatsalar olmuyor muymuş?”
Hâlbuki Nejla çocukların sevdiği yiyecekleri hazırlamıştı. Tüm ailenin bir arada olduğu nadir zamanlardı. Güzel bir kahvaltı yapmayı beklerken Nejla “Sabahın körü” lafıyla karşılaştı. “Ne demek ki sabahın körü?” Sabah terimi olumlu bir terim. Ama “körü” olumsuz bir terim. Sabah insanın en zinde ve pozitif olduğu zamandır. Sabahın bu güzel vaktinde bu çocuklar nasıl negatif enerjiyi yayabiliyorlar? Bu konuşmalar Nejla’nın moralini bozmuştu. Çocuklarının her istediğini yerine getiriyor,
hatta daha fazlasını yapıyordu Nejla, ama bir türlü çocukları memnun olmuyordu.
İnsan bu hayatta birilerini memnun etmek için imkânlarını arttırdıkça, karşıdaki insan o verdiği imkânlara teşekkür etmek yerine nedense daha çok şikâyet ediyordu.

                                                                                  

                                  

Öğleden sonra üç arkadaş şehrin en gözde mekânında buluştular. Çocukları oyun alanına bıraktılar. Orada koşturup oynayacaklarına, birbirlerini şikâyet etmek için sık sık annelerinin yanına geliyorlardı. Bir türlü güzel bir oyun kuramamışlardı.

Sıra yemek yemeğe gelmişti. Çocukların kimi bir şeyler söylerken diğerleri onu beğenmeyip “o da yenir miymiş?” diyorlardı. Yani nimete nankörlük ediyorlardı. En sonunda bir şeyler ısmarladılar. Bu sefer de çocukların ellerinde telefon gelen yemeği görmüyorlardı. Anneleri yemekleri zorla ağızlarına tıkıştırıyordu. Bin bir zahmetle yemek yiyorlardı.

Nejla masada oturan dört çocuğa baktı ve birden çocukluğuna gitti. Bir gün yemek yemek için yer sofrasına oturmuşlardı. O sırada ablası yemeği beğenmeyip annesine biraz nazlanmıştı. Bunun üzerine babası ablasını aldığı gibi sokak kapısının dışına bırakmıştı. Annesi ve babaannesi de dâhil olmak üzere hepsi şaşırmışlardı bu duruma. Babası içeri girince; “Bu evde ne pişerse o yenecek. Yemek ayırt etmek yok. Bu tencere nasıl kaynıyor biliyor musunuz siz? Anneniz o kadar sizin için emek verip yemek yapmış. Sofradaki yemeği yemeyen varsa dışarı çıkabilir. Ama bilsin ki bugün ona yemek yok, aç yatacak!” O günden sonra evde bütün kardeşler olarak asla yemek yermemişlerdi. Babalarının sözü kulaklarına küpe olmuştu.                                                                                         

                                                                                      

Şimdi ise bu kadar bolluğun arasında çocuklar mutlu değil, hiçbir şeyden de memnun olmuyorlardı. İşte bu yüzden;

İnsanoğluna verilen her imkân aslında o imkana verilen doğru tepkiyle ilişkilidir. Çünkü insan bolluk içinde verdiği yanlış tepkiyle yokluk yaşayabilir. Yokluk içinde vediği doğru tepkiyle de bolluk yaşayabilir.



                                                                                 ***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

 İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.

Aynadaki kişi!

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"

Yahya Hamurcu

***

























































 




 










Yorumlar

  1. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Evet insan imkanları arttıkça sanki teşekkürü de azalıyor, bu imkanları normal kabul ediyor değil mi?

    YanıtlaSil
  3. Doğru tepkiler, doğru yolu dizayn eder... Unutmamak dileğiyle.

    YanıtlaSil
  4. Insan yaşadığı olayları sonsuza kadar sürecek zannediyor. Oysaki ne bolluk sürekli, ne de yokluk...
    Bir süreliğine sınanıyoruz ..

    YanıtlaSil
  5. Eskilerin başardığını peki biz nasıl başarabiliriz günümüzde

    YanıtlaSil
  6. Az bedel , az teşekkür .

    YanıtlaSil
  7. Az olan çok olandan her zaman daha bereketlidir. Bu sebeple de miktar arttıkça temas azalır…
    Ne kadar da güncel aktarılmış bir yazı…
    Kaleminize sağlık hocam 😊

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar