Ah Şu Merdaneli Kalbim

            

Ah Şu Merdaneli Kalbim

Tangır tungur bir sağa bir sola dönüyordu çamaşırlar. Yeni makinalar çıksa da anneannesinin vazgeçilmeziydi bu merdaneli çamaşır makinası. Küçük kız, izlerken istemsizce elini makinanın kenarına getirmişti. Getirmesiyle demirin soğukluğu ile elektriği hissetmiş, elini hemen çekivermişti. Eli çok acımamıştı, sadece tuhaf bir his bırakmıştı. Sanki kendini çeken bir mıknatıs vardı, bir de parmaklarında bir batma hissi... Biraz heyecanlandı, yeniden denemek istedi. Tam ikinci defa elini uzatıyordu ki anneannesinin "Feyzaaa! çek elini kaptıracaksın makinaya!" demesiyle kaçırıverdi.                                                                                                                                              

Çektiği sadece eli değil, anneannesinin de dikkatiydi... Nezahat Hanım, "Kızım kaç kere diyorum sana yapma böyle şeyler. Emanet malın canı burnunda olur. Başına bir şey gelecek papaz edeceksin ananla babanla beni!" Feyza üzgün, elinden oyuncağı alınmış şekilde oradan uzaklaştı. Olmaz denilen hep cazip geliyordu nedense... "Bu evde de her şey yasak!" diye düşündü, her şeyin bir düzeni, bir kuralı vardı. 

Akşam erken yatılır sabah erken kalkılırdı. Ne güzel kendi evinde ne zaman istese o zaman yatıyordu, sabahları haliyle geç kalkabiliyordu. Bu da bazen okula geç kalmasına sebep oluyordu. Yine de işler bir şekilde yürüyordu. Geç kaldığı zamanlar çok utanıyordu Feyza. Özellikle o sınıfın kapısını açtığında kendisine bakan 20 çift göz ile denk gelmesi yok mu? Yerden gözlerini kaldırmıyordu sırasına kavuşana kadar. Yine de annesinin her şeye izin vermesinden ayrı bir keyif alıyordu.

Bu hafta pazar günü anneannesinde kalması gerekmişti. Çünkü annesiyle babası bir yakınlarını düğününe gidiyorlardı. Davetiyede de "Haydi çocuklar uykuya yazıyordu." "Haydi çocuklar uykuyaaa... hıh!" diye söylendi kendi kendine. "Ne var yani büyüdüm ben, artık yazı yazmayı da biliyorum." Anneannesi "Evet büyüdün, o yüzden merdaneye boyun yetmiyor. Git getir beyaz sabunumu bakayım." dedi. 

Elini kolunu sallayarak hemen yan kapıya geçti. Merdaneli makina hemen iç avlu denilen yerdeydi. İç avlu evin içinde küçük bir balkon gibiydi. Yer evinin balkonları da böyle oluyordu belki de. Orada küçük bir alan, dama çıkan iç merdiven, tuvalet, banyo ve lavabo vardı. Yani tuvalet ve banyo evin dışındaydı ama aynı zamanda içindeydi. 

Anneannesi, Feyza'nın elinden sabunu aldı. Merdaneli çamaşır makinasından sopayla çamaşırları çıkarıyor, leğene koyuyor sonra da en çok leke olabilecek yerleri sabunla çitiliyordu. Sonra tekrar içine atıyor, makina da bir sağ, bir sol yıkamaya devam ediyordu. "Nasıl elektrik çarpmıyor?" diye düşündü Feyza. "Şu sopadan dolayı sanırım..." Belki de kendisinin olduğu tarafta bir sıkıntı vardı. Bir an yaklaşmayı düşündü, sonra vazgeçti. Elinde kalan sabun artıklarını çıkarmak için lavaboya yöneldi.

Teyzesi her defasında anneannesine "Anne, sabun ile çitileyince köpürmüyor bu deterjan, makina deterjanı bu, özelliği gidiyor." dese de anneannesi eski alışkanlıklarından vazgeçemiyordu. Ne kadar söylense de bildiğini okumaya devam ediyordu. Kaç defa yeni makina alalım, demişlerdi. "Benim makinam sakız gibi bembeyaz yapıyor." diye reddetmişti. Eski alışkanlıklardan vazgeçilemiyordu                                                                                   

                                                                                           
                                                     

Feyza şu kalıp sabunu hiç sevmiyordu. Öncelikle o küçük ellerine bir türlü sığmıyordu. Sabun ona göre kocamandı ve iki eliyle çevirmesi gerekiyordu. Sadece sabun küçüldüğü zaman rahat kullanabiliyordu. Bir de banyo meselesi vardı tabi. Neden kendi evlerindeki gibi yumuşacık şampuanı kullanmıyorlardı ki? Bu sabun denen şey kafasını da acıtıyordu, bir de gözlerini tabi... Anneannesi köpürene kadar kafasına sürtüp duruyordu. "Anneanne ben yıkanırım ayyy..." dese de kaçamıyordu. Gözlerini sımsıkı kapatıyordu ki yanmasın. Yine de durulamaya geçildiği zaman gözünün aralarından giriyordu. Sular dökülüyor, her banyo bir ağıtla son buluyordu. "Bittiiii...bitti...." sesleriyle Feyza'nın ağıtları birbirine karışıyordu.

Tüm bu acıların sonunda, yıkanmanın iyi bir tarafı da vardı. O da anneannesinin onu havluya sarıp kucağında odaya götürmesi oluyordu. Kucakta taşınmak ne güzel bir şeydi. Beyaz havlular da mis gibi kokuyordu. Sıcak banyodan iç avluya çıkıyor, oranın serinliğini hissediyor, sonra tekrar ılık salona giriyorlardı.

Anneannesi kıyafetlerini giydirirken gözleri kapanıyordu Feyza'nın. "Uyuma, sana domatesli pirinç yapacağım." demesine rağmen, pijamanın lastiği beline kavuştuğu an göz kapakları düşüverdi. Anneannesi de üstüne ince bir örtü atıp mutfağa yöneldi. Tüm o acılardan sonra şu rahatlık hiçbir yerde yoktu, kendi evlerinde bile. Mutfaktan sırayla pişmiş domates kokusu, sonra sarımsak ve en son nane kokusu geliyordu. Feyza, anneannesi çıkarken gözlerini aralamış, mutfağa doğru kafasını çevirmişti. "Biraz dinlensin yavrum, dedeni arayacağım." dedi yumuşak bir ses tonuyla.
Her şeyi sakin ama düzenli bir şekilde hallediyordu anneannesi. Kendi evlerinde hep bir telaş, hep bir düzensizlik hakimdi. Nezahat Hanım da farkındaydı ama kızını yetiştirirken yaptığı hataları düşünüyor, sesini çıkaramıyordu. "Hikmet Bey, biz çocuklardan hep çalışsınlar hayatlarını kurtarsınlar istedik. Ama bir yemek yapmayı öğretmedik. Aman ders çalışsınlar okullar kazansınlar, dedik. Bak şimdi şu küçücük çocuğun haline. Anası bir tas çorba bile yapamıyor. Hep iş hep iş... Şimdi kendime çok kızıyorum. Nasıl toparlayacağımı da bilmiyorum. Sanki böyle destek vererek daha da kuyusunu kazıyor gibi hissediyorum." diye konuştu hüzünle.

"Bak hatun." dedi Hikmet Amca. "Dükkanda her gün onlarca insan gelip gidiyor. Herkes de aynı ayakkabıyı beğenmiyor. Kiminin beğendiğine diğeri kusur buluyor. Kimi yüzüne bakmazken kimi de aynı ayakkabıya bayılıyor. Bizim kızımızın da iyi özellikleri var. Sadece biraz çırak bu konularda. Ama sen, ufaktan minik adımlarla yaklaşsan sanki bir şeyler olacak gibi. Geçen senin tarifini bana sordu. Senden istemeye çekiniyormuş fındık faresi."
Nezahat Hanım buna o kadar çok üzüldü ki kızının kendisi yerine babasıyla paylaşması içine oturdu. Aralarında bu kadar uçurum olduğunu fark edememişti. Bunun da kendisinin "Her şeyi hatasız, mükemmel yapma isteğinden" kaynaklandığını başından dökülen kaynar sularla birlikte anlayıverdi. Bunca yıl her şeyi kendisi yapmıştı, kızlarına fırsat vermemişti. Bir işe yardım etmek isteseler, "Siz gidin ders çalışın" diye ellerinden süpürgeyi alır, odalarına kovardı. Zaten yapılanı da pek beğenmez, bir kez de üstünden kendisi geçerdi. 

                                                                                 
 
"Çok hata yaptım çoook Hikmet’çiğim... şimdi torunumda tekrar yaşıyorum yaptıklarımı. Ama eskisi gibi katı da değilim. Ah ah, keşke bizim kızlara biraz esnek olabilseydim!..."
O akşam Hikmet Bey ile yapılan uzun istişarelerden sonra bir karar verilmişti. Kızı Bilge'yi karşılarken, Nezahat Hanım ilk defa bu kadar candan sarılıvermişti. Bilge geri adım atacakken annesi onu kendine çekmiş, bu Bilgeyi hayli şaşırtmıştı. Annesi ve sarılmak, iki uzak şehir gibiydi. Nezahat Hanım, sonra koşarak kendi annesinden kalma "tarif defterini" uzattı Bilge'ye. "Uzun zamandır bunun peşindesin biliyorum. Ona iyi bak, en basit tariften en zor tariflere kadar içinde açıklanmış. Şimdilik sende kalsın, pratikleşince alırım." dedi. 
"Sen bunu ablama bile vermedin anne!" diye şaşırdı Bilge. "Biliyorum, bir yerden başlamak lazım. Sen ablana fotoğraflarını çekip gönderirsin." dedi. Yaşına rağmen, artık onun da bir hedefi, bir amacı vardı. Kaybettiği yılları, kendisini dönüştürerek telafi etmek istiyordu. Yaptığı şeyler de dönüşüm isteğinin ispatıydı. Kendisinden hiç beklenilmeyen gerçekten iyi bir harekette bulunmuştu. Böylece yıkılmaz denen tabular, bir torun hatırına yıkılıvermişti...

                                                                                 ***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

 İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.

Aynadaki kişi!

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"

Yahya Hamurcu

***























 




 

























Yorumlar

  1. Hak edişin olduğunda torununa da denk gelse bir yaşından sonra dönüşebiliyor insan, doğru sebepleri oluşturabilenlerden alalım:)

    YanıtlaSil
  2. İnsan hatalarını fark edip kabul ettiğini an başlıyor dönüşüm... Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir yazı, çok samimi ve temaslı…

    YanıtlaSil
  4. İnsanın hatasını fark edip, dönüşüm niyetine girmesi ne güzel.. Bizden beklenen her daim dünümüzden daha iyi olmamız. Dünümüzden daha iyi olmak, her daim yeni dönüşümlere niyet etmek ümidiyle...

    YanıtlaSil
  5. Dönüşebilmek ne kadar kıymetli, emeklerinize sağlık…

    YanıtlaSil
  6. Gerçekten bir kere bile çocuğuna sarılmamış anne babalardan çocuğuyla arkadaş gibi olan hiçbir otoritesi olmayan anne babalar da var. Denge çok önemli. Onun için de dönüşüm şart

    YanıtlaSil
  7. hayatı bir kitap gibi yaşamak en başada fihristi koymak ve asla şaşmamak bildiklerimizden başkalarının ne dediği nasıl yaptığı değil en iyi ben yaparım mükemmelliyetciliği ne de yoruyormuş insanı fark edince anlıyor insan. Her günümüz bir farkındalık ile uyanışımıza sebep olsun inşallah. Kaleminize sağlık yine bir bilinç açan bir yazı olmuş:)

    YanıtlaSil
  8. Tüm dönüşümler egonun zittina hamle yapmakla başlıyor

    YanıtlaSil
  9. Ne kadar etkileyici ve sürükleyici bir yazı.. öykünün içinde gibi hissettim, verilen mesajlar banaydı adeta

    YanıtlaSil
  10. Pamuk gibi olduk :)

    YanıtlaSil
  11. Dönüsüm insana çok yakışıyor , kaleminize saglik ;)

    YanıtlaSil
  12. İnsanın zıddındaki özelliği katabilmesi insana ne kadar yakışıyor. İnşallah katabilenlerden oluruz. Kaleminize sağlık 🌻

    YanıtlaSil
  13. Gerçekten de önce niyet etmek, sonra da o yönde adım atmak ne kadar kıymetli... Kaleminize sağlık samimi bir yazı olmuş :)

    YanıtlaSil
  14. İnsanın kendini farketmesi bunu değiştirmek için cabalamasi kadar güzel birşey yok . Allah razı olsun . Kaleminize sağlık . 🦋🦋🦋🦋🌹🌹🌹🌹

    YanıtlaSil
  15. İnsan hangi yaşta olursa olsun, dönüşmek için bir adım atması kelebek etkisi yapıyor... Yeter ki insan istesin...

    YanıtlaSil
  16. Elinize sağlık, yazıyı okuyunca direk çocukluğuma gittim. Belki de bizi biz yapan o çocukluğumuzdur?

    YanıtlaSil
  17. İnsan kendi hayatından deneyim transferi yapması ne güzel bir şeydir.
    Ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  18. İnsan dönüşme niyetine girince her zaman yapılacak bir şey var :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar