Nerede o Eskimolar?
Nerede o Eskimolar?
Alnı boncuk boncuk terlemiş, kısık gözleriyle babasına bakıyordu. 2 haftadır ablasıyla birlikte pazarda, babasına yardım etmeye geliyordu. Ama bugün hava ayrı sıcaktı ve bu pazar sıcakta da hiç çekilmiyordu. Sıcaktan kendinden geçmiş tente, resmen sıcağı emip tezgahlarının altına topluyordu. “Eskimoooo var, var eskimoo var!“ diye sesleniyordu cılız sesiyle.
"Baba, artık her hafta gelecek miyim?" dedi Emre. Babası, "Evet... Artık büyüdün, cumartesileri ablan gibi benimlesin..."
Bu sözün üstüne derin bir iç geçirdi. Parmaklarıyla okul tatilini hesaplarken, Emre, "İyi ki okul var, yoksa hafta içi de gelirdim değil mi?... baba, tatil olunca hafta içi de gelecek miyim?"dedi. Babası, "Şimdiden benimle pazarlık yapma oğlum. Hadi git şimdi Necmi amcandan birkaç kalıp buz getir. Her iki eline de eşit al, taşıman kolay olur." dedi.
Emre kollarını, sıcağa eklenen hayal kırıklığı ile sağa sola sallayarak uzaklaştı. Necmi amcanın yanında gittiğinde, babası çoktan el etmişti pazarın ucundan. O gidene kadar buzlar hazırdı. Bir o eline, bir o eline alıverdi. "Ooh ne, kadar serin!" diye geçirdi içinden. Babasına doğru yürürken buz poşetleri sallanıyordu. Sallarken de arada bacağına değiyordu. Serinliğinden keyif alacağını düşünürken, buzun soğuğu canını acıtıyordu. "Ayy!... Uyy!..." diye diye babasının yanına zor vardı. Tam ablası yardım edecekti, babası izin vermedi. "Artık büyüdü ablası, tek başına yapabilir." Zar zor buzları babasının köpükten dolabının önüne getirdi.
"Tek başına yapabilir." sözü taa o yıllarda Emre'nin zihnine kazınmıştı. Öyle ki her işi kendi başına yapmak, en azından yapmayı denemek özelliği haline gelmişti. İlk zamanlar zorlandığı işler bile elinin altında kolaylaşıyordu. Öyle ki gün geçtikçe daha becerikli hale geliyor, arkadaşları arasında sevilen biri haline geliyordu. Becerisi derslerine de yansımış, okulun başarılı bir öğrencisi olmuştu.
Babası sadece pazarda değil, başka işlerde de çalışıyordu. Haftaiçi bir lisede kantin işletiyor, izinli olduğu günlerde ise yazları eskimo, dondurma, kışları şalgam, tatlı yapıp satıyordu. Babası boş durmayı hiç sevmiyordu. O da babasından öyle görmüş, oğlunun da aynı şekilde olmasını istiyodu.
İstediği gibi de oldu Mehmet amca'nın. Emre, iyi bir üniversitenin mühendislik bölümünü kazandı. Okulunu uzatmadan da iyi bir şirkette işe başladı. Oğlu, küçük yaşlarda para nasıl kazanılır öğrenmişti. Bu yüzden çalışmaya çok kıymet verir, ona göre işleri işçilerini yönetirdi.
"Şimdi bir eskimo olsa da yesek!" dedi soda getiren çaycıya. Adam müdüründen böyle bir hareket beklemeyerek "Bilemedim müdürüm." dedi ve odadan ayrıldı.
"Ya şimdi kime ne anlatacağım?" dedi içinden. Babasının yapılışını bilmese de, şimdilerde meyve sularının dondurulmuş hali denebilirdi. Ama Emre'nin yediği kakaolu, sütlü eskimolar gerçekten bambaşkaydı. Babası geceden küçük metal kaplara özel karışımlarını koyardı. İçlerine tahta çubuklar ekler, buzluğa özenle yerleştirirdi. Sabah olduğunda da hepsi çubuktan bir dondurma halini alırdı. O zamanlar buna "Eskimo" denirdi. Şimdi eskimo dense, herkes şaşarak bakardı.
Böyle düşünürken geçen hafta zorla işe aldırdığı arkadaşı geldi. Haftalarca stok müdürü ile konuşmuş, arkadaşını işe alması için ikna etmeye çalışmıştı. "Yazık abi, yeni evlendi." deyince de adam kıyamamış, arkadaşı Cengiz'i işe almıştı. Tek yapması gereken stok takibiydi.
Sanki hissetmiş gibi Cengiz tüm rahatlığıyla odaya daldı. "Ooh, Emre bey, keyfiniz yerinde bakıyorum!" dedi. Emre, "Abi kaç defa diyorum böyle dalma içeri. Bizi de teftiş edenler var, ayıp oluyor." dedi. Ama arkadaşı hiç istifini bozmadı. Sanki kendi odasıymış gibi koltuğa yerleşip "Senin keyfin yerinde tabi... Klimalı odalarda çalışıyorsun, şanslısın oğlum işte, hadi bir kahve söyle de içelim." dedi. Babası yıllarca şu Cengiz'i sevememişti. Ne zaman başı sıkışsa soluğu Emre'nin yanında alırdı. Oğluna görüşme dese de Cengiz bir yolunu bulup Emre'nin peşini bırakmamıştı. Yine ne olduysa olmuş, Emre yine Cengiz'in yardımına koşmuştu.
Emre, Cengiz'in sözlerini düşünürken hayatta verdiği çabayı düşündü. Küçük yaşlardan itibaren babasıyla çalışmasını, hatta bir gün ablası yardım edecekken onu durdurmasını hatırladı. O zamanlar nasıl babasına kızdığını ama aslında babasının ne kadar doğru bir şey yaptığını anladı. Ona hayatı öğretmiş, öğrendiği beceriler onu ileriki yaşamını dizayn etmişti. Çalışmanın zorluğunu gördükçe derslerine daha önem vermiş ama çalışmanın da tadını hiç unutmamıştı. Bu yüzden çalıştığı işlerde de başarıyı yakalamıştı.
Kahveler geldiğinde Cengiz'e şöyle deyiverdi. "Ben sebeplerime tutundum, sen şimdi gelmiş benim sonucumu konuşuyorsun. Sen arkadaşlarınla gezerken ben dirsek çürütüyordum Cengiz. İyi ki de çürütüyordum, bundan gocunmuyorum. Yazları babamla çalışmalarımı da unuttuysan hatırlatayım. Yıllar geçti aynı yerde, aynı sensin. Sen de sebep oluştur Cengiz, en azından bugün, burada başla buna. Depoda çok güzel iş buldun. Tek yapmak gereken saymak Cengiz. Bunu da yapamaycaksan, artık hayatta hiçbir şey yapma. Bu sana bir dost olarak son tavsiyem. Artık top sende, ister karşı tarafa atarsın artık ister kendi kalene..." dedi.
Cengiz, odadan çıkarken artık başka bir Cengiz'di. Arkadaşının bu hareketi onu sersemletmiş, daha çok bir uykudan uyandırmış gibiydi. Bu uyanışta atacağı o ufak adım, belki de onun hayata -artık- tutunmasını sağlayabilecekti...
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi!
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
***
.png)




İnsanın üretimde olması, hareketin sürekliliği ne kadar kiymetliydi ...
YanıtlaSilİnsanın sonuca karşı ilgisiz olmasının ne kadar önemli olduğunu anlatan bir yazı olmuş...
YanıtlaSilEllerinize sağlık...
👏🏻👏🏻
YanıtlaSilEsas olan sebeplere odaklanmak ve sonuçla ilgilenmemekmiş... elinize sağlık... :)
YanıtlaSilEmeklerinize, kaleminize sağlık… Hayatın içinden gerçek bir kesit 🌟
YanıtlaSilBir arkadaş... Bir hatırlatıcı cümle... ile tekrar düşünmek... Kıyasladıklarımızın ne olduğunu anlayabilmek... Aynı şeyleri yaparak bir şeylerin değişmeyeceğini fark etmek... Ne kıymetli... Aynı bu yazının sebeplere odaklanmayı hatırlatması gibi...kaleminize sağlık.
YanıtlaSilNe Cengizler ne de Emreler biter hayatta. Biz hangi rolde olmayı seçeceğimize karar verelim 😊
YanıtlaSilArtık top sen de !
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı, emeği geçenlerin kalemine sağlık🌸
Sebeplerimi kontrol edebiliyorum bu hayatta. Çok güzel bir yazı olmuş. Elinize sağlık.
YanıtlaSilNe guzel bir yazi olmus. Kalbinize saglik.
YanıtlaSilBasarisizlik icin Kendi kalemize gol atmak deyimine bayildim.
Sebep oluştumanın keyfine varınca sonuçlara ilgisizleşir insan.. Ellerinize sağlık 😊
YanıtlaSilKaleminize sağlık..
YanıtlaSilSebepleri düşünen gelişmek zorunda kalır…
YanıtlaSilElinize sağlık
YanıtlaSilTop sende.. ve her yeni gün karşı kaleye gol atabilmek için müthiş bir başlangıç.. :)
YanıtlaSilYüreğinize sağlık. Sebep bizden sonuç Allah'tan.
YanıtlaSilÇok güzel bir makale olmuş….
YanıtlaSilBaşkasının sonuçlarıyla ilgilenmeyip sebep oluşturmak ..
YanıtlaSilSebepler insanın kontrolünde olan, tepkiler... Tekrar tekrar bir bakıp degerlendirmek gerek. Elinize sağlık
YanıtlaSil