Gerçek Çözümlere Odaklanabilmek

                                    

Gerçek Çözümlere Odaklanabilmek

Mevsimin kış mı, bahar mı olduğu anlaşılmayan serin ve rüzgarlı bir akşam üzeriydi. Ev halkı yalancı güneşe kanıp dışarı çıkmış, Salih hava durumuna söylene söylene evde kalmayı tercih etmişti. “Hasta eder bu havalar insanı hasta…” demişti. Hem eşi çocukları alıp gidince biraz kafa dinleyeceğini umuyordu. Tembellikle geçen bir günün ardından kendini zorla attığı koltuktan mutfağa sürükledi. Pek aç değildi, ama şöyle demli bir çay iyi giderdi. Her zamanki ince belli bardağına tavşan kanı çayı doldurup camın kenarına geçti. Evleri eskiydi, ama şu yeşile bakan manzarası yok muydu… Biraz da müzik açalım diyerek babasından kalan antika radyoya uzanıp ruh haline uygun bir şarkı aramaya başladı. “Ohh bee, işte bu!” dedi, en sevdiği şarkıcının eski bir şarkısı evin mutfağında yankılanmaya başladı.                                                                                                                                                                                                                               

                                                                                      



Devrilip batmışım boğulmuşum ben…
Çaresiz kalmışım, gözlerim şaşkın
Çile rüzgarında savrulmuşum ben…

Salih sessiz sakin bir adamdı. Ama kendi iç dünyasında çok dertli, içten içe söylenmelerinin gürültüsü çok yüksekti. “Neyin var?” diye sorsalar “Neyim yok ki?” derdi. Hayattaki her detay üstüne üstüne geliyor, herkes sanki ona karşıymış gibi davranıyordu.
Eşinden şikayetçiydi bir kere. “Keşke daha az konuşsa.” diye geçiriyordu içinden. Parasının hesabını daha iyi bilse. çocuklara karşı daha disiplinli olsa, yemekleri Salih’in annesi gibi yapsa, daha güler yüzlü, daha anlayışlı olsa…
Çocuklar desen ayrı dertti. Keşke daha çok söz dinleseler, derslerine daha çok çalışsalar, evin içerisinde daha düzenli olsalar, babalarına daha hürmetli olsalardı…
İş desen ekonominin hali belliydi. Keşke şu dolar bu kadar artmasaydı, müşteriler artan fiyatlardan şikayet etmeselerdi, komşu esnaf az daha hoş sohbet olsaydı, ne olurdu sanki emeklilik maaşı beklentileri karşılasaydı…
Hele o ev sahibi yok mu, o ev sahibi… Taşınırken herkes çok iyi bahsetmişti. Salih’e sorsalar uyuzun önde gideniydi. Yok efendim kiraya zam yapılmalıymış, yok efendim çocukların gürültüsünden komşular rahatsızmış… “Şu evi başkasına satsa da biz de rahat etsek!” diye bekliyordu.

Ona göre herkesin, her şeyin değişmesi gerekiyordu. Bir kişi hariç. Kendisi…

Her insan bu hayatta problem yaşar. En zengininden en fakirine, en yaşlısından en gencine, kadınından erkeğine… Çözülmesi gereken problemi, cevaplanması gereken soruları olmayan tek bir insan dahi yoktur. Ormanın kralı aslanın bile hayatta kalmak için avlanması, kendi bölgesini koruması, sürüsüne liderlik etmesi, üreyip çoğalması gereken bu dünyada, insanoğlunun neden problemi olmasın ki?
Problemin varlığı her insan için ortakken, problemlere verilen tepkiler ise herkeste farklı farklıdır.
                                                                                  
                                                                                       

Öyle insanlar vardır ki bir problemle karşılaştıklarında dış dünyayı suçlarlar…

  • İlişkilerinde karşı tarafın değişmesi gerektiğini savunanlar…
  • Çocuklarının düzelip toparlanması gerektiğinden dert yananlar…
  • İş hayatında patronun, müşterinin, tedarikçisinin, piyasanın eksiklerinden söylenen, “adaletsiz dünya” diyerek sızlananlar…
  • Kilo vermeye çalışırken gözü sürekli tartıda olan, veremediğinde diyetisyeni suçlayanlar…
  • İnsanların ilgisizliğini, anlayışsızlığını mutsuzluğunun sebebi olarak görenler…

Bambaşka ülkelerden, bambaşka kültürlerden, farklı ailelerden ve mesleklerden gelen bu insanların ortak özelliği ise düştükleri yanılgıdır. Yaşadıkları problemi yanlış tanımlamak, sahte problemlerle oyalanmak… Dış dünyada gördükleri her bir eksiklik, başkalarını suçladıkları her bir ilişki olaylara yanlış tepkiler vermelerine ve nihayetinde derya olmuş dertlere sebebiyet verir…

Tıpkı Salih’in hayatında da olduğu gibi…

Oysa öyle insanlar da vardır ki problemin olduğu yerde başkalarını suçlamak yerine problemin gerçek sebebine odaklanırlar. Yani o problemin oluşmasındaki kendi paylarına… Ve çözüm için “Ben ne yapabilirim?” sorusuna…

  • Bir ev hanımı fırını değiştiğinde tutmayan keki yüzünden fırını suçlamak yerine, mevcut fırınla nasıl kıvamında bir kek yapabileceğini düşündüğünde…
  • Bir anne çocuğu ders çalışmadığında, odasını toplamadığında tepkiselleşip zorla yaptırmaya çalışmak yerine; nasıl sözü dinlenen, etkisi yüksek bir ebeveyn haline dönüşebilirim dediğinde…
  • Eşler birbirlerini suçlayıp, karşı tarafı değiştirmeye çalışmak yerine; kendilerinde hangi davranışın eksik veya fazla olduğunu anlamaya çalıştıklarında…
  • İş hayatında bir türlü alınamayan terfi yüzünden içten içe yöneticiye küsmek yerine; nasıl aranan, herkesin elde tutmak isteyeceği elemana dönüşürüm diye kafa yorulduğunda…

Ve bunlar gibi daha pek çok öyküde…

İnsanlar kendi paylarına, oluşturdukları sebepleri ve verdikleri tepkileri toparlamaya konsantre oldukça gerçek çözümler üretmeye başlarlar.

O zaman insan anlar, meselenin problemin varlığı olmadığını…

Problemlerin yaşamak için değil, çözülmekle sahibini geliştirmek için geldiğini…

İlişkilerde mutluluğa giden yolun karşı tarafın değişmesinden değil, insanın kendisinin değişmesinden geçtiğini…                                                                                                                                                                                                                                                          

                                                                                      

Ve gerçek başarının ise sonuçlarla ilgili değil, sebeplerle ilişkilendiğini…

Salih’in de yapması gereken buydu… Dertler derya olmuştu olmasına ama buna sebep olan aynayı hep başkalarına doğru çevirmesiydi. Saçına düşmüş aklar, ömrünün geçip gitmekte olduğunu işaret ederken, yeni bir güne başlamıştı ama kalan zamanını çok daha mutlu geçirebileceği gerçeğine henüz uyanamamıştı…

Onun uykusu ocaktaki çayı gibi demlenmeye devam ederken, bizlerin gerçeği fark edip, aynayı kendimize tutarak çözümlerimizi gerçekten yana üretebilmemiz dileğiyle…

                                                                                 ***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

 İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.

Aynadaki kişi!

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"

Yahya Hamurcu

***



























































 




 








Yorumlar

  1. Ahh Salih ah, hiç bir şey için geç değil. Emeklerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Problemler bizi geliştirmek ve dünümüze göre daha iyi olmamız için bize sunulan bir imkandır..

    YanıtlaSil
  3. Gerçek çözümü görebilmek soru sormakla başlıyor

    YanıtlaSil
  4. Her satırı o kadar anlamlı ki, insanın kendine eziyeti tam da böyle başlıyor. herkesin değişmesini beklemek insanın kendine yaptığı bir eziyettir. oysaki dış dünyaya hiçbir zaman hükmedemeyiz.

    YanıtlaSil
  5. her sorunun çözümü biz de aslında. yeter ki biz dış dünyayı suçlamayalım... kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
  6. Gerçekten de öyle.. Hicbir basarim kolay olmadi... Her sikayet ettiğimde baştan bile başlayamadım. Hep daha geriye gittim

    YanıtlaSil
  7. Problemlerin yaşamak için değil, çözülmekle sahibini geliştirmek için geldiğini…
    İnsanoğlu şu cümleyi anladığında kim bilir hayatında neler değişir.
    Anlayanlardan olmak umuduyla…
    Kaleminize sağlık hocam 🙏🏼

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar