Kavurmalı Pilav
Bir yandan anahtarı kilide sokmaya çalışırken bir yandan da çizmesinin fermuarını açmaya çalışıyordu. Annesi kapının sesini duymuş olmalı ki Leyla açamadan kapıyı o açtı.
“Günaaaaaydın!” dediği canlı sesiyle tüm ev halkını kendine getirmişti. Rapunzel gibi gür ve uzun saçlarını savura savura içeri girdi. Leyla evleneli yaklaşık bir yıl olmuştu. Baba evine dilediği zaman girip çıkabilmesi için babası evin anahtarını ona vermişti. Her hafta içi olduğu gibi Leyla, anne babasına kahvaltıya gelmişti. Eşi Hakan’ı işe gönderir, hemen ardından anne babasına giderdi. Orada kurulu bir düzeni vardı.
Hatta dolabındaki kıyafetler, ayakkabıları, odasındaki her şey öylece duruyordu. Hakan ile her akşam yemeğe annesine geldikleri için bazen yatıya kalırlardı. Leyla’nın babası; “Nasıl olsa bir ocak yanıyor, kızım boş yere masraf etmeyin, akşamları bize gelin.” demişti. Evlenmeden önce Leyla’nın mutfakla arası pek iyi olmadığı gibi evlendikten sonra da gelişmeye fırsatı olmamıştı. Evine misafir geldiği zamanlarda da yardıma ya teyzelerini ya da annesini çağırırdı. Buraya kadar her şey çok konforlu gözükse de işler Hakan açısından pek de öyle değildi. Her akşam kayınbabasının evinde rahat edemediğinden şikayet ediyordu.
“Leyla ben evimde ayaklarımı uzatarak maç izlemek istiyorum. Seninle sarılarak film izlemek istiyorum. Kavga bile edemiyoruz farkında mısın? En ufak tartışmada anneme giderim demekle tehtid ediyorsun. Her organizasyonu onlarla yapıyoruz. Onları çok seviyorum ama eski ailenden kopamadığın için yeni aileni kuramıyorsun farkında mısın?” diyordu.
İşte yine böyle kavga ettikleri bir gün Hakan’ı şikayet etmek için babasına gelmişti. Zaten ne zaman sorun yaşasalar mutlaka babasının haberi olurdu. Kızı adına damadıyla konuşurdu. Babası evde yoktu ama halası evdeydi. Leyla’nın halası aile düzenine, geleneklerine çok düşkün bir kadındı. Eşiyle çok iyi anlaşırdı. Hatta onların ilişkileri akrabalar arasında örnek gösterilirdi. “İyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş halacığım sen eniştemle yıllardır nasıl bu kadar iyi geçiniyorsun ya?” dedi.
“Biz artık kavurmalı pilav olduk kızım.” dedi halası tebessüm ederek. “Kavurmalı pilav...vderken?” dedi. Halası “Kavurmalı pilav nasıl yapılır Leyla kızım biliyor musun?” dedi.
Leyla “Heh tam adamına sordun hala en son 3 hafta önce yemek yaptım.” diye cevap verdi.
Halası “O konuya da geleceğim ama önce şu kavurmalı pilavı bi konuşalım… O zaman sana bir soru: Tabakta kavurmayı ayrı pilavı ayrı koysalar iki ayrı çeşit mi olur tek çeşit mi?” dedi.
Leyla “Bu nasıl soru tabi ki iki çeşit yemek olur hala.” diye cevap verdi. Halası devam etti:
-Evlilikse tek çeşit ama beraber pişmiş iki malzemeli yemek gibidir kızım. Pilavı ayrı kavurmayı ayrı pişirirsen pilav ve kavurma olur. Ama pirinci kavurmanın suyuna salarsan kavurmalı pilav olur. Pirinç yine pirinçliğinden bir şey kaybetmez, kavurma da etliğinden bir şey kaybetmez. Ama kavurmalı pilavın lezzetini meydana getiren o iki tadın birleşmesidir.
Leyla halasını merakla dinliyordu:
-Buradan nereye varacaksın çok merak ediyorum hala.
Halasi devam etti:
-Bak Leyla’cığım anne baban senin için çok kıymetli. Öyle olmaya da devam etmeli. Ama onlar artık senin ailenden ziyade yakın akraban. 24 yılını onlarla geçirmişsin. Sonra hayatına Hakan’ı almışsın ve onunla aile olmaya niyet etmişsin. Artık kendi yeni aileni kurman lazım. Bunun için de pirincin etle beraber pişmesi lazım. Yani senin en çok vakti anne babanla değil Hakan ile geçirmeye ihtiyacın var. Bu anne babandan uzaklaşman anlamına gelmiyor. Yeni ailenle kaynaşman için eski ailenle geçirdiğin vakti azaltman senin ihtiyacın.
Leyla söylenenlere karşı ön yargiyla şöyle karşılık verdi:
-Ama hala…
Halası sözlerini sürdürdü:
-Sözümü kesme daha bitmedi. Siz artık bir olan iki kişisiniz. Bir olmuş iki kişinin ortak hedefleri, ortak tüketimleri, ortak bedelleri bir de ortak sırları olur. Eşler arasındaki tartışmalar da onların sırlarıdır. Hakan ile her tartışmanı babana anlattığında sence o sırra kimi ortak etmiş olursunuz? E sen kavurmalı pilava resmen başka malzeme eklemiş olmadın mı? Başka malzeme ekleyince yine kavurmalı pilav olmadı, bildiğin özbek pilavı oldu o.
Leyla istemeyerek olsa da kabul etti:
-Doğru söylüyorsun halacığım da…
Halası devam etti:
-Hala bitmedi. Hani eniştenle nasıl böyle olduğumu soruyordun ya. “Kavurmalı pilav olmanın bedelleri” var güzel kızım. Evliliğe ne kadar hızlı adapte olup uyum gösterirsen o kadar hızlı kaynaşıp aile olursunuz. Bunun için de eşin senin ihtiyaçlarına, sen de eşinin ihtiyaçlarına çok iyi konsantre olmalısınız. Çünkü birbirinden farklı iki insanı bir arada tutmak ancak uyum göstermekle ve ihtiyaç görmekle olur. Ama bu her hafta sonunu kayınvalidenlerde her akşam yemeğini annenlerde yiyerek çok mümkün değil. Eski konfor alanınızdan uzaklaşmak birbirinize konsantre olmanızı kolaylaştırır. Senin evin artık yaşadığın ev, ailen de Hakan. Anne babalarınızı ihmal etmeyin. Ama bunu yaparken de birlik olmanın bedellerini ertelemeyin.
Leyla halasının söylediklerine teslim oldu sonunda:
-Hala ben hiç böyle düşünmemiştim. Peki nerden başlamam gerekiyor?
Halası Leyla’nın sorusuna cevap verdi:
-Sen önce bu evdeki odanı bir taşı artık kızım. O odayı da belki annen misafir odası yapmak ister. Senin evin zaten buraya çok yakın kalmaya ihtiyacın pek olmaz diye düşünüyorum. Hem eşin de rahat edemiyordur. Sonra da sıra evde yemek yapmaya gelecek ama her şeyden önce babanın evinin anahtarını evin sahibine teslim edersen ne güzel olur … Leyla :
-Siz de amma damatçı çıktınız ya. Şımartıyorsunuz bu adamı… diye söylenerek bir yandan da dolaptaki eşyalarını toplamaya başladı Leyla…
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi!
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
***
İnsan dengeleri bozduğunda sıkıntıları başlıyor, farketmezse hep dış dünyayı suçluyor oysaki biz dengeye geldiğimizde yahat daha yaşanılır daha huzurlu hale dönüşüyor
YanıtlaSilYazı da video da çok güzel. Çok gidip, dengesiz emek vermek dengeyi de bozuyor
YanıtlaSilİnsan yaşarken farkına varmıyor, doğru yere verilen emek, pek kıymetli... kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilNe de güzel anlatmışsınız emeğinize sağlık :)
YanıtlaSil