Bir Minnacık Hareket

                  

Bir Minnacık Hareket

Alabildiğine bembeyaz bir manzaranın kucağına doğru yokuşu iniyorlardı. Detaylar ve renkler kaybolmuş, her yer sadelik ve temizlik hissi veriyordu. Yavaş yavaş yağan karın zarafetinin kaynağı bu his miydi? Erdinç’in zihni yorulduğundan mı bu sorulara kaçıyordu? 

Yutkunmaları ve iç çekişinden anlamıştı eşinin ağladığını. Böyle anlarda konuşmak istemediğini bildiğinden o da bir şey söylemedi. Belliydi, şehrin öteki ucundaki hastaneye kadar yol sessiz geçecekti.                                                                                                                                                                         


Gözü saate ilişti: “Hayat... Ne planlamıştım bu akşam için, şimdi nereye gidiyorum…” diye düşünüp, garip hissetti.

Çaktırmamaya çalışarak eşine baktı. Yorgun gözlerle yolu izliyordu. Acil gözlemde tutulan, arkadaşlarının kızı için gidiyorlardı. Olan biteni diğer arkadaşlarından öğrendiler. Annesi para çekmek için durduğunda dört yaşındaki Sude’yi arabada bırakmış. Durmak isterken hızını alamayan bir araç öndeki duran arabaya… O da buzun etkisi ile arkadaşlarının arabasına çarpmıştı. Haberi alır almaz da Erdinç ve eşi yola çıkmıştı.

Hastaneye vardıktan bir kaç saat sonra nihayet iyi haber geldi. Tedbiren bir süre daha gözlemde tutulacaktı minik Sude. Bekleyen herkese bir rahatlama ve gevşeme geldi. Genel sessizlik yerini serzenişlere bıraktı.  

“Duran aracın gelip vurması nedir ya! Arada iki metrecik daha mesafe olsa belki bu olmayacaktı! Domino taşı gibi birbirine vurmuş araçlar! Arkadakinin hareketinden etkilenmemek için arada boşluk olmalı!”  

Beklerken saatler geçtikçe kaza konuşmaları yerini günlük konuşmalara bıraktı. Herkes günlük hayatına hızla dönüyordu. 

 

Erdinç’in gözü saate tekrar takıldı: saat dokuz buçuğa geliyordu. Halbuki O, bu saatte masa başında olmalıydı. Tez yazma sürecinde bir bölümde takılmıştı. O gün çalışmayı yarıda bırakmış, ertesi gün de devam etmemişti. Bugün yarın diye diye haftalar geçmişti. Artık gerçekten zor geliyordu başlamak, hem de ne zor! Halbuki seviyordu alanını, deneyinden çıkan sonuçların faydalı olacağını da düşünüyordu. Ama yazamadıkça da tam bir can sıkıntısı ve vicdan azabına dönüştü. Bırak bir harfe basmak masanın başına bile gidemiyordu. Eskiden sevdiği şey şimdi azap olmuştu. Ne yaparsa yapsın içinde bu sıkıntı her yere onunla geliyordu.                                                                                                                                                                                                                                             

                                                     

Ama artık kararlıydı o akşam kapanıp çalışacaktı. Hatta bu sefer çalışma planını kağıda da yazmıştı. Evet harekete geçeceği “O akşam” bu akşamdı. Daha fazla vakit kaybedemezdi ama işte o malum haber gelince…
 
Hiç ara vermeseydi hangi aşamaya geçmiş olabileceğini düşündü. Neleri halletmiş olabilirdi şimdiye kadar. Düşündükçe çöküyordu; hesapladı, onbir haftalık koca bir BOŞLUK!
 
Erdinç kendi içinde mahkemesindeyken, duyduğu ses onu tamamladı adeta:  
 
“BOŞLUK iki metre daha olsaymış arada …  Allah’ım inşALLAH tamamen toparlar.”
 
“Boşluk”, kelimesi Erdinç’in zihninde yerini aradı ve buldu. Duran arabanın harekete geçebilme sebebi de oydu, Erdinç’in harekete geçememe sebebi de.
 
Aklına domino taşı videosu geldi. Bir uçtan başlayıp koskoca spor salonunda nasılda dolaşıyordu hareket. Bunun gittikçe büyüyen taşların dizildiği versiyonları da vardı. Bir mini minnacık parmak ucu hareketi ve ideal aralık. Bu sayede ilk taş kendinden 40 kat büyüğü devirebiliyordu. Ya da hareketi ilk çıkış noktasından metrelerce uzağa ulaşabiliyordu .
                                                                                                                                                                
                                                                          



“Aralarında boşluk değil, aralık var. Hareketi kesintiye uğratmayacak kadar bir aralık.” Bunları biraz sesli söylemişti ayağa fırlarken. Yeni bir strateji bulduğunu fark edince yüreği nasıl da ferahlamıştı. Az demeden bir minnacık hareket ile başlayıp, boşluk vermeyecekti.
 
Hızlı hızlı volta atarken hastanede bir an durdu. Bu yeni bir strateji değildi ki. “Az da olsa devamlı olan” tavsiye edilirdi hep. Keşke söylenenler, ilk söylendiğinden anlaşılabilseydi.
 
Az da olsa devamlı olanın kıymetini anladıkça daha da ferahladı.
 
Yüreği bembeyaz bir manzaranın kucağına iner gibiydi.
 
 

                                                                                 ***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

 İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.

Aynadaki kişi!

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"

Yahya Hamurcu

***

































 




 


























Yorumlar

  1. Ay resmen bana konuşuyor gibi oldu… ne güzel bir strateji üretilmiş 👍🏼🥲

    YanıtlaSil
  2. Akıp gitti okurken, keyfiyle beraber faydası da geldi. Ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Aslında her şey küçümsediklerimizde gizli…

    YanıtlaSil
  4. Az da olsa devamlı yapmak… çok anlamlı. Kaleminize sağlık…

    YanıtlaSil
  5. Bu hayatta kazanmanın ve kaybedişlerimizin sebebi de bu değil mi? üretimd de tüketimde de azı küçümsemek daha bilinçli hareket edebilenlerden olmak dileği ile kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil
  6. Allah herkese o çözümleri bulabilmeyi nasip etsin inşallah.

    YanıtlaSil
  7. Hareketi durdurmamak ne kıymetli, emeklerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  8. Azı küçümsemeden atılan o minicik adım domino taşı etkisi yapıyor gerçekten.. Emeğinize kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  9. Keşke anlayabilseydik o "az"ın sonsuzlukta nerelere varabileceğini!

    Bunu biliyor olmama ve içimden az da olsa başla en ideal şartların oluşmasını bekleme, yeter ki bir adım at ve her gün birazcık yap gerisi gelir dememe rağmen bir türlü baslayamayışım😇 Yazınız sayesinde kaçışımın kalmayışı☺️

    Teşekkürler 💐
    Sevgiler💕

    YanıtlaSil
  10. "Az da olsa devamlı olan” tavsiye edilirdi hep...
    Tekeri döndüren de devamlılık değil mi?
    Güzel bir yazı olmuş, emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  11. Süreklilik az da olsa…
    Emeğinize sağlık:)

    YanıtlaSil
  12. Zinciri kırma:)

    YanıtlaSil
  13. Az ama sürekli... O kadar önemli bir strateji ki... hareketi durdurmayacak kadar... Hayatımıza bu stratejiyi alabilmek dileğiyle. Bakmak ve görmek arasındaki fark, görebilmek dileğiyle...Emeğinize sağlık 🌻

    YanıtlaSil
  14. Duran arabayı hareket ettirmek her zaman daha zordur bu yüzden ufak ama sürekli hareketler bizi bir yerlere götürür ... elinize sağlık 🌻

    YanıtlaSil
  15. Hareketi bırakmadan devam etmek ne de kıymetli🌸 Emeğinize sağlık🌷

    YanıtlaSil
  16. Az da olsa devamlı olabilmek.. gerçek bir strateji

    YanıtlaSil
  17. "Az ama sürekli" ne kıymetli bir strateji...

    YanıtlaSil
  18. Az demeden sürekli hareket ,damlaya damlaya göl olur ,emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  19. Az ve devamlı olduğunda yumuşacık su taşı bile delebiliyor, tüm hareketlerimizde devamlılık duasıyla🤲🏻 Elinize sağlık🤲🏻

    YanıtlaSil
  20. ne iyi oldu tekrar hatırlamak...

    YanıtlaSil
  21. Hareketi durdurmamak ne kadar kıymetli sonra insan içinde fırtınalar da kopsa bir şeyleri yapacak gücü bulması çok zorlaşabiliyor. Az da olsa devam edebilmek ümidiyle

    YanıtlaSil
  22. Sıfırı bir yapmak hareketi başlatmak gerisi yavaş yavaş geliyor zaten. Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  23. Kendi gerçeğini gösteren bir yazı olmuş kaleminize sağlık 🤍

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar